Demem o ki; evet insanlar ölüyor ama o insanları hayvanlar öldürmüyor, yine kendi cinslerinden olan diğer insanlar öldürüyor ve insanlar birbirini öldürüyor diye hayvanlara daha fazla sırt çevrilmesini vicdanım kabullenemiyor.
Biz ölüyoruz; kendi içimizdeki sevgi eksikliklerinden, türlü hesaplaşmazlıklardan ve kazanma hırsları nedeniyle.
Biz ölüyoruz çünkü her birimiz bir başkasına olan sevgisini/saygısını köreltip vicdanını öldürüyor. Vicdan demişken, dilsiz canların dili olmak vicdanın en doruk noktası değilse nedir?
Bir hayvanın kılına zarar vermeyen, bir çiçeği dalından koparmaya kıyamayan insan başka insanlara kıyar mı? Belki biz insanlar kendi cinsimizi ön plana alıp doğadaki diğer canlıları hiçe sayarken diğer insanların duygu ve düşüncelerini de hiçe saymış oluyor ve en başta hata yapıyoruzdur… O zaman hayvanlardan başlayalım tüm canlıların yaşama ve var olma hakkına saygı duymaya, belki bu hatamızı telafi edebiliriz. İnsanlar ölmesin, hayvanlar da ölmesin; ağaçlar, çiçekler, böcekler de…
Doğa bir bütündür ve ölümlerin daha fazla ölüme yol açmaması için yaşatmaya bir yerlerden başlamak lazım… Yaşatmak arzusu olursa vazgeçilmez kıblemiz, dünyayı çok daha yaşanabilir bir yer haline getirmek işten bile değil!
İnsanlar arasında dil-din-renk ayrımı yapmak ne kadar ilkellikse, canlılar arasında tür-cins-sınıf ayrımı yapmak da o kadar ilkelliktir. Birçoğumuz bu gerçekleri fark edemediği için bugün acılar içindeyiz ve dünya bu yüzden bu kadar kirli; ‘katlanılabilir’ olan dünyamızı ‘yaşanılabilir’ hale getirmek aslında çok kolay...
Bir adım, küçük bir adımla başlar her şey.
Hazal KARAASLAN