Ne zaman hayvan hakları camiasından biri tam anlamıyla hayvan özgürlüğü görüşünü öne sürse ve bu sayede sonlanacak olan hayvan istismarını, bu amaca karşı olan “ İnsanlar hayvanları yemeyi bırakamaz (ya da hayvansal ürünleri), çünkü sonra herkes açlıktan ölürdü!” ortak eleştirisi ve karşı tartışması oluşuyor.
Aslında tam da aksine hayvansal temelli gıdaların üretilmesi dünyadaki kıtlığın en baştaki nedenlerinden biridir.
Dünya çapında, sarsıcı bir rakam, 925 milyon insanın açlık etkilerinin acısını çektiği tahmin ediliyor (genellikle Asya ve Afrika gibi yoksul ve az gelişmiş ülkeler), ve bu asıl rakam dışında, 870 milyon insan da yetersiz beslenmekten etkilenmektedir.
Bu 925 milyon kişi aslında Amerika, Kanada ve Avrupa Birliğindeki toplam insan sayısını geçmektedir. Bir dakika düşünün lütfen. Bu demek oluyor ki bu dünyada neredeyse 2 kıtayı dolduracak sayıda aç insan var.
Üstelik üstünü çizmek gerekir ki bu normal bir açlık değil; zengin, gelişmiş bir dünyadaki bir bireyin “öğlen yemeğimi kaçırdım” tarzında değil. Her yıl ileri açlık yüzünden 5 yaş altı 2,5 milyon çocuk ölüyor.
Oysaki dünya üzerinde her bir kadını, erkeği ve çocuğu beslemeye yetecek kadar yiyeceğin olduğu kanıtlandı. Peki, buna rağmen neden dünyada insanlar açlıktan ölmeye devam ediyor? Bu sorunun cevabı büyük ölçüde et, süt ve yumurta ürünleri gibi hayvansal besin üretimine dayanıyor.
Bütün insan nüfusunu beslemeye yetecek kadar bitkisel besin üretildiği halde, bu mahsullerin büyük bir çoğunluğu (kıtlık içinde yaşayan ulusların ürettikleri de dahil) zengin ülkeler için beslenilen çiftlik hayvanlarına yediriliyor. Ve çiftçilik endüstrisi tarafından üretilen hayvansal gıdalar hayvanları beslemek için kullanılan bitkisel besinlerden çok daha az olduğundan, yani yapılan yatırıma karşı az verim olduğundan, besin tedariki gittikçe azalıyor ve insanlar açlıkla karşı karşıya kalıyorlar.
Eğer yapabilirseniz, 18 – 24 ay aralığında bir ineğin (eti için kesime gönderilen ineklerin ortalama yaşı) yiyebileceği bütün besinleri (çoğunlukla tahıl) hayal edin. Şimdi de bir şekilde bütün bu besinleri önünüze yığdığınızı hayal edin. Bu devasa besin tepesi bütün bu aylar boyunca bu ineğe güç veren şey; ona enerji veren, hücrelerinin yenilenmesine imkan veren, kemik ve kaslarını geliştiren, kalbinin atmasını ve ciğerlerinin nefes almasını sağlayan. Şimdi de bir mezbaha çalışanının geldiğini ve bu ineği öldürdüğünü, vücudunu et parçalarına ayırdığını ve bu parçalanmış etlerden başka bir yığın yaptığını hayal edin. Sizce bu iki yığından hangisi daha fazla insanı beslerdi: bir zamanlar onun vücudu olan et yığını mı, ya da onu büyüten ve geliştiren besin yığını mı?
Besi çiftliği endüstrisini, mantıksız ve savunulamayacak yapan bu boş denklemdir.
Dünya çapında 2011 yılında, 883 milyon ton mısır ve 260 milyon ton soya fasulyesi yetiştirildi. Buna rağmen, direkt olarak insanlar tarafından yenebilecekken, ortalama olarak, mısırın %40-50’si ve soya fasulyesinin %80’i çiftlik hayvanlarına yedirilmiştir.
2013 yılında, Çevre Enstitüsü ve Minnesota Üniversitesinden bilim adamları zirai kaynakları (et, süt ürünleri ve yumurta üretimi de dahil) ve dünyadaki kıtlık ikilemini inceleyen bir çalışma yayınladılar.
Bilim adamları eğer bütün bu bitki temelli besinler ile hayvanlar yerine direkt olarak insanlar beslenseydi, dünyada ekstradan 4 milyon insanın beslenmesine yetecek olan % 70 daha fazla besin tedariki eklenmiş olacaktı sonucuna ulaştılar. Her gün açlıkla yüz yüze olan 925 milyon insan bir yana, bu ani fazlalık bile dünya üzerindeki yarıdan fazla insanın beslenmesi için yeterli besin olurdu.
İnekler (ve yediğimiz diğer hayvanlar) besini enerjiye ve kasa çevirme konusunda zayıftırlar, bu yüzden ineklerin yarım kilo kas kütlesi yani et üretebilmesi için 6 - 9 kilo arası tahıl ile beslenmeleri gerekir. Bu demek oluyor ki bu tahıllar kısaca insanlar tarafından yenilseydi 13 – 20 kat daha fazla insan beslenmiş olurdu. Aynı şekilde, yarım kilodan az domuz eti üretmek için 3 kilo tahıl, yarım kilodan az tavuk üretmek için 2 kilo tahıl gereklidir.
2009 yılında yapılan bir çalışmada, Worldwatch Enstitüsü “…et tüketiminin tahılın verimsiz bir kullanım şekli olduğunu – tahılın direkt olarak insanlar tarafından tüketilmesiyle daha etkin bir şekilde kullanıldığını belirtti.
Et üretimindeki büyümenin hayvanlara tahıl yedirmeye bağlı oluşu, bol miktarda et yiyenler ve dünyadaki yoksullar arasında tahıl için rekabet yaratıyor.”
İneklerin ve diğer otlak hayvanlarının (eti, sütü ve derisi için sömürülen), asla çiftlik endüstrisi tarafından beslenildikleri kadar aşırı miktarda tahıl yiyecek şekilde biyolojik olarak yaratılmadıkları gerçeği göz önüne alındığında “Yatırıma karşı azalan verim” senaryosu daha da karmaşık hale geliyor.
Onlar geviş getiren hayvanlardır, ot yiyecek şekilde gelişmişlerdir. Buna rağmen, günümüz toplumunda hayvansal gıdalara talep çok yüksek olduğundan ve çiftçiler en fazla ürünü mümkün olan en kısa sürede üretmek istediklerinden, hayvanlar mısır gibi tahıllar ile aşırı miktarda besleniyorlar.
Fabrika çiftliği zamanında, bir ineğin istenilen kiloya gelecek şekilde büyümesi ve öldürülmesi sadece 18-24 ay kadar sürüyor. Bunu tahılla yapılan istikrarlı beslemeye (insanlar tarafından yenebilecekken) ve büyüme hormonlarına borçluyuz.
Fakat bu demek değil ki otla beslenen et uygulanabilir bir alternatiftir. Besi hayvan otlakları, yerel ve nesli tükenmekte olan türleri doğal yaşam alanlarını tahrip ederek, onları yer değiştirmeye zorlayarak ve toprak erozyonuna neden olarak; verimli tarım alanlarının çöllere çevirmesiyle (çölleşme olarak bilinen seyir), tehdit eder.
Birleşmiş Milletlerin Gıda ve Tarım Organizasyonu Amazon yağmur ormanlarının yaklaşık %70’inin büyük baş hayvanların otlak alanları olması için kesildiğini ve yakıldığını raporluyor.
Sonuçta, otlak için ya da besin mahsulü üretmek için kullanılmış olsun, arazinin ve diğer doğal kaynakların et, süt ürünleri ve yumurta üretimi için kullanılması korkunç bir şekilde verimsiz.
Üzücü ama bu gerçek gelişmiş ya da gelişmekte olan uluslardaki (birçoğu yaygın olan açlık ve açlıktan ölerek zayiat veriyor) çiftçileri kaynaklarını, dünyanın hayvansal ürünler için büyüyen iştahını tatmin etmek için kullanmaktan alıkoymuyor.
Plato’nun Devlet’inde, Sokrat şu soruyu yöneltiyor, “ Eğer biz hayvanları yeme alışkanlığımızı sürdürürsek ve komşumuz da benzer yolu izlerse, daha fazla otlağı güvencemiz altına almak için komşumuza karşı bir savaşa girmemiz gerekmeyecek mi? Bizimkisi bizi ayakta tutmaya yetmeyecek ve komşumuz da benzer ihtiyaçlarla bize karşı savaş açmak ihtiyacında olmayacak mı?”
Görünen o ki yüzyıllarca önce sorulan bu soru günümüz dünyasında gün geçtikçe daha gerçek oluyor, birçok politikacı ve ekonomi uzmanının öngördüğü üzere gelecek savaşları daha çok yiyecek, su, toprak ve insanların hayatta kalması için gerekli diğer değerli doğal kaynaklar üzerine yapılacak.
Daha da fazlası, dünyadaki insan nüfusunun 7 milyar olması ve artıyor oluşuyla, bu doğal kaynakların daha da değerli olması kaçınılmaz.
Global bir kriz haline gelen dünyadaki kıtlık sorununun çözülmesinin zamanı geldi ve en akılcı çözüm apaçık olmalı.
Gezegenimiz üzerindeki her bir bireyin yeterli yiyeceğe sahip olmasını garanti altına almak için ve en nihayetinde kendi varoluşumuzu korumak adına, insanlar kendi içlerine daha derin bakmalılar ve en merhametli, sağlıklı ve sürdürülebilir yolu seçmeliler.
Ve bu yol da veganizm.
Yazan Michael Chatham Eylül 2014
Kaynaklar:
Farm Sanctuary / Food and Agriculture Organization / Humane Society International
JohnRobbins.info / International Vegetarian Union / Jess McNally, Stanford Magazine
People for the Ethical Treatment of Animals / United Nations World Food Programme
United States Environmental Protection Agency / VegNews
Adaletli olun. Vegan Yaşayın. Diğerlerini Bilgilendirin.